İran’da kadın hakları aktivistlerine yönelik baskılar her geçen gün artıyor. Temmuz ayında Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın seçilmesinin ardından idamların sayısındaki artış, hapiste bulunan kadın hakları savunucularının akıbeti konusunda derin endişelere yol açtı. En az 87 kişinin idam edildiği Temmuz ayında, "Kadın, Yaşam, Özgürlük" protestolarına katıldığı için idama mahkûm edilen genç bir adam olan Reza Rasaei de bu kurbanlar arasındaydı.
İran, insan hakları ihlallerinin ve kadın haklarına yönelik saldırıların uzun bir geçmişine sahip bir ülke. Ancak son dönemde, Mahsa Amini'nin gözaltında ölümünün ikinci yıldönümüne yaklaşırken, baskılar ve infaz tehditleri daha da yoğunlaştı. Amini'nin trajik ölümü, dünya genelinde milyonlarca insanı derinden sarsmış, İran’da ve dünya genelinde benzeri görülmemiş protestolara yol açmıştı. Bu protestolar, kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesinde ne denli kararlı olduklarını bir kez daha gözler önüne serdi.
İran’daki kadın hakları aktivistleri, sadece insan haklarını savundukları için tutuklanıyor, sahte suçlamalarla yargılanıyor ve ölüm cezasıyla tehdit ediliyor. Evin hapishanesinde tutulan yaklaşık 70 kadın siyasi mahkum arasında iki kadın, İranlı Kürt gazeteci Pakhshan Azizi ve endüstri mühendisi Sharifeh Mohammadi, ölüm cezasına çarptırıldı. Diğer iki aktivist, Varisheh Moradi ve Nasim Gholami Simiyari de benzer suçlamalarla karşı karşıya; ancak onların akıbeti henüz belli değil.
Bu cesur kadınlar, özgürlük, adalet ve eşitlik için seslerini yükselttikleri için hedef alınıyorlar. Ancak susturulmaya çalışıldıkları her an, onların mücadelesi daha da güçleniyor. Çünkü adalet ve özgürlük arayışı asla durdurulamaz.
İran İnsan Hakları Merkezi (CHRI), kadın aktivistlerin sahte suçlamalarla idam edilme riski altında olduğunu belirtiyor. CHRI İcra Direktörü Hadi Ghaemi’nin de ifade ettiği gibi, İslam Cumhuriyeti yetkilileri, kadın hareketini susturmak için umutsuz bir girişimde bulunuyorlar. Ancak bu hareket, geri adım atmayı reddeden cesur kadınlar sayesinde güçlenmeye devam ediyor.
Bu noktada, uluslararası toplumun İran’daki kadın hakları savunucularını yalnız bırakmaması gerekiyor. İnsan haklarına ve kadınların özgürlüğüne saygı gösteren herkesin, bu cesur kadınların yanında yer alması, onların sesi olması gerekiyor. Kadın hakları, evrensel insan haklarının bir parçasıdır ve hiçbir hükümet, hiçbir baskıcı rejim, bu hakları ortadan kaldıramaz.
Dünyanın dört bir yanında kadınlar, özgürlük, eşitlik ve adalet için mücadele etmeye devam ediyor. Bu mücadele, İran’da darağacına çekilmekle tehdit edilen kadınlar için de geçerli. Onların sesi olmak, onların haklarını savunmak, dünya üzerindeki her insanın görevidir.
Bu yüzden, İran’daki kadın hakları savunucuları için sesimizi yükseltelim. Onların cesur mücadelesi, sadece İran için değil, tüm dünya için bir umut ışığıdır. Adalet, özgürlük ve eşitlik arayışındaki bu kadınları yalnız bırakmamalı, onların yanında durarak bu mücadelenin bir parçası olmalıyız. Çünkü kadınların hakları, insanlığın onurudur.